Özlem Gürses Tatar’dan Bazen Olmaz kitabını okudum. Birbirinden değerli iş insanlarının başarısızlık öyküleri derlenmiş. O başarıların elde edilmesi sırasında, başarısızlıkların da varlığı bir gerçek. Bu insanların hem başarılarını hem başarısızlıklarını okumak çok keyifliydi.
Kitapta başarısızlık hikayelerini okuduğumuz kişiler:
- Cem Yılmaz
- Ali Sabancı
- Arda Turan
- Cem Boyner
- Abdülkadir Konukoğlu
- Hanzade Doğan Boyner
- Hüsnnü Özyeğin
- Muhtar Kent
- Mustafa Denizli
- Zeynep Bodur Okyay
Eleştiri olarak şunu söyleyebilirim ki başarısızlıktan çok başarı hikayesi vardı. Araya serpiştirilmiş başarısızlıklar, başarı hikayeleri arasında kayboldu. Zaten kitapla ilgili bu bir başarısızlık hikayesi değil röportaj kitabı olmuş diye eleştiriler var.
Bazı kişileri okurken çok keyif almadım doğrudur, bazısı da hayata dair çok önemli dersler içeriyordu. Ama özellikle Muhtar Kent ve Cem Boyner, gerek hikayesi gerek samimiyeti ile okumaktan en keyif aldıklarımdı.
Yine de bazı dersler vardır ki kulaklara küpe olsun, bir köşede notumuz olsun.
Aile
En büyük pişmanlıkların ya da mutlulukların gerisinde aile kavramı yatıyor. Tek tek isim vermek bu anlamda hoş olmayacak, çok hassas olan bir konudur. Ancak kitap boyunca, aile kavramı hep var.
Aileyle ilgili pişmanlığın geri dönüşü ya da telafisi yok, çünkü bir gün sevdiklerinizi kaybediyorsunuz. Sevdiklerinize sıkı sıkı sarılmak gerekiyor, daha çok konuşmak gerekiyor. Geçmişteki anne ve babalarıyla olan hatalarını görenler kendi kurdukları aileye daha çok sarılmış. Yaşanmış pişmanlığı tekrar yaşamamak için.
Kitapta bu hikayeleri okudukça bu mesajlar daha net ulaşıyor.
Karar verebilmek
Bu kitapta çok başarı hikayesi ardında hatalı verilmiş kararlar da var, gerek kişisel gerek kurumsal kararlar. Örneğin Muhtar Kent Uber’e vaktinde bu iş tutmaz diye yatırım yapmamış, kendi de gülüyor.
Ama karar verebilmek hemen hemen her liderin özelliği, gereken bir özellik. Bazı kararlar da yanlış olabilir bu da doğal. Özellikle Muhtar Kent bir liderin çok sayıda karar vermesi gerektiğini vurguladı. Kitabın farklı noktalarında da alınan yanlış kararlardan öğrenmek, ders çıkarmak mesajları vardı.
Bana da eski yöneticim derdi ki popüler sözdür. “Çalışan insan hata yapar.” Ve evet eğer hatalı karar vermemek istiyorsanız hiç karar vermemeniz gerekli.
Gelişime Odaklanmak
Futbolcunun röportajında aslında bulunduğu noktaya gelene kadar çok çalıştığını ve çabaladığını görüyoruz. Gümüş kaşıkla doğmamış, kendi kendini yaratmış. Para kazanmaya başladığı dönemde babasının da yönlendirmesiyle paradan ziyade oynadığı takımın ve aldığı eğitimin değerini görmüş. Galatarasay’da A takımına seçim sürecinde sıkıntılar yaşamış, seçildikten sonra oynayamamış yine de yılmamış. Daha kendini geliştireceği bir takıma geçmiş, hatta sözünü verdikten sonra da daha büyük para verilen bir teklifi reddetmiş. Bu takımda ilk antremanda 90 dakika 160 nabızla koşmuş ve hep sonrasında öyle koşmuş. (Sonradan gelen edit: Kendisi hakkında çıkan haberlerin ardından isim anmak istemedim. Hikayenin içeriği değerli olduğu için hikayeyi tutuyorum.)
Benzer hikaye de Mustafa Denizli’de var. Çeşme’den 15 yaşında kalkmış gelmiş Altay’da oynamaya, kendi imkanlarıyla orada kalmış, bir senenin sonunda demişler ki biz seninle devam etmiyoruz. Dönmüş Çeşme’ye 3 ay ormanda kumda koşmuş (koşan bilir, kumda koşmak zordur), milli takıma seçilme başarısını elde etmiş, Altay’dan da geri çağırılmış.
Bazen Vazgeçmek Gerek
Hatalı ya da ömrünü tüketen yatırımlar var. Hanzade Doğan Boyner’in de duygusal olarak bağlanmış olsa bir gün bitirmek zorunda kaldığı, hatta bitirmeyi geciktirdiği e-kolay projesi var. Sırf bu proje devam edebilsin diye en iyi insan kaynağını bu projeye odaklamış. Bugün bu davranışın hatalı olduğunu söylüyor.
Şimdi hepsiburada.com ile tüm Türkiye’ye e-ticaret hizmeti veriyor ve oldukça başarılı. Belki de e-kolay’ı bir noktada bitirmesi daha iyi bir ticaretin başlaması konusunda yol açtı.
Abdülkadir Konukoğlu da vazgeçmeyi bilmeyi vurguluyor. Olmuyorsa bırakacaksın, yolları ayıracaksın, hatta kanserli kol örneği de verdi.
Gümüş Kaşık
Bu kitapta gümüş kaşıkla doğan ya babadan ya da toplumdan çekmiş. Gümüş kaşıkla doğmayanı da o noktaya gelmek için büyük gayret göstermiş. Kimisi Harvard’a gidebilirken, kimisi devlet okuluna kendi kazandığı para ile gidebilmiş. Hep bir mücadele var.
Kendi imkanlarını kendi yaratanlarda büyük şikayet görmedim, mücadeleye ve kendi hikayesine odaklanmış. Aileden zaten zengin olanların bir kısmı aile gölgesinde kalmadan imkanlarının kıymetini bilmiş ve kendi hikayesini yazmış. Bazısı imkanların kıymetini bilmekten ziyade şikayetçi olmuş, ya da ben kişisel olarak böyle algıladım.
Kendi görüşüm, ben kendi ailemin bir üyesi olduğum için çok şanslıyım. Daha fazla ya da daha az imkanım olduğu için bundan şikayet etmiyorum. Ben de ailemden gelen ve kendi yarattığım imkanlarla kendi hikayemi yazıyorum. Hayatta ne tür kaşıkla doğduğumuza bakmamak gerek, hayat yarattığı fırsatlarla bize çok güzel hikayeler yaratabilir çünkü.
Her pozisyon güzel
Babasının yönlendirmesiyle genç yaşta bir şirket patronu ya da yönetim kurulu olmak yerine en temelden başlayanların bugün oldukları konumu, insanın ve emeğin değerini daha iyi gördüğünü hissettim.
Bazı basamakları hızlı çıkmaya çalışmak bazı şeyleri görmenizi engeller. Daha emin adımlarla görmek daha güzel. En güzel örneği Abdülkadir Konukoğluydu. Babasının imkanları olmasına rağmen iş yerinde baba yok demiş. Abdülkadir bey ustaların yanında işe başlamış, yer de temizlemiş. Kademe kademe yükselmiş. Bulunduğu her kademede insanlarla ilişki kurmuş.
Hani üniversiteden yeni mezun olduğumuzda hızlıca o basamakları çıkmayı isteriz ya. Gerek yok, her basamağın değeri çok güzel, öğretisi çok.
Son Söz
Günün sonunda herkesin hayatında başarı ve başarısızlıklar bir gerçek. Bir başarısızlık hikayesi hiçbirimizi hayallerimizden vazgeçirmesin, çünkü nasıl bazen olmuyorsa bazen de oluyor. Başarısızlıklardan ders alıp yola daha güçlü çıkmamıza sebep olsun.
Bu kitaptaki güzel bir sözle de noktalamak isterim yazımı, sahibini de okuyan bulsun:)
“Bu hayatta kazanmak ve kaybetmeye odaklanırsan hayattan keyif alamazsın.”