Mark Manson’ın yazdığı Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı kitabını bitirdim. Aslında basit bir kişisel gelişim kitabından daha ötede insana kendi hayatını sorgulatan ve hayatına farklı baktıran bu kitabı Storytel’de İbrahim Selim’den dinlemek bir keyifti.
Bir kitap okuyup hayatımız elbette değişmiyor. Bazılarımız için bir anlam ifade eden bir kitap başkası için oldukça boş ve sıkıcı gelebiliyor. Çok negatif yorumlar görsem de kitapla ilgili, ben kendi hayatımla ilişkilendirebildiğim bazı noktalar buldum. Hayatım değişmedi ama bazı kararlar aldım ve bazı konularda farkındalığım arttı.
Neye Değer Vermek Gerek?
Değer yargılar oldukça önemli. Benim değer yargım ne olmalı? Değer yargıyı seçerken neyi dikkate almalıyım? Aslında bu seçimleri yaparken çoğumuz ister istemez hibrit metodolojiler uyguluyoruz. Bazıları bizim etki alanımızdaki (bizim değiştirebileceklerimiz), bazıları ise ilgi alanımızdaki (bizim etki edemediklerimiz ama etkilendiklerimiz). Fakat bu değer yargı seçimlerimiz bizi zaman zaman hüsrana uğratıyor çünkü ne yaparsak yapalım başarılı olamayabiliyoruz.
Bu kitaptaki öneriyi gerçekten beğendim, aslında bizi etki alanımızda olan konularda değer yargı sahibi olmaya sevk ediyor. Ve gerçekten mutlu olabilmek için güzel bir yaklaşım.
İnsanların beni sevmesi, şirketimin beni terfi etmesi tamamen benim etkimde olan konular değildir. Değer yargılarımı bu tür tam kontrolüm olamadığı konularda konumlandırırsam bazen ne yaparsam yapayım başarısız olma şansım vardır.
Ama kontrolün bende olduğu değer yargılar seçersem? İnsanlara yalan söylememek, insanlara kibar davranmak, işimi daha iyi yapabilmek için daha çok araştırmak ve öğrenmek. Başarılı olma şansım tamamen bu konuda ne kadar çabaladığıma bağlıdır ve istersem başarılı olabilirim.
Sorumluluk Benim
Bazı günler çevremde bazı olaylar gelişiyor. Benim hatam yok, suçlu ben değilim ancak bundan kötü etkileniyorum. Suçun başkasında olması ve benim kötü etkilenme durumum, bir mutsuzluğa yol açabilir, ya da sürekli bulunduğum koşulla ilgili söylenebilirim ya da kendimi yiyip bitirebilirim. İnanın bana bu durumdaki tek kişi ben değilim, hemen hemen çevremdeki insanların birçoğu…
Bu kitap bana şu dersi verdi. Evimin kapısına bir bebek bırakılması benim suçum değil, onu bırakan insanın suçu. Fakat benim o noktada bir sorumluluğum başlar, o savunmasız bebeğin ne yapılması gerektiğine ben karar vermeliyim.
İşte bu nokta çok kritik. Suç benim değil, ancak sorumluluk benim.
Basit bir plaza hayatı örneği verirsek: Biri beni tersledi, bana kötü davrandı ve benim hiçbir suçum yoktu. Bu durumda kendimi ne kadar kötü hissetmeliyim? Sabahtan akşama kadar bunu dert ederek ne kadar mutlu yaşayabilirim? Nasıl hissedebileceğimin sorumluluğu bende ise nasıl hissetmem gerektiğine ben karar verebilirim.
Aksiyon Almak
Manson diyor ki, aslında bir çocuk ne kadar düşerse düşsün yürümekten vazgeçmez. Büyüdükçe bizim performansımızı ölçen kriterler oldukça biz insanlar aslında daha çok vazgeçiyoruz. İyi olduğumuz konularda çalışmaya devam ediyoruz.
Dinlerken ötelediğim hayallerim gözlerimde canlandı. Yapamadığım için rafa kalmış işler. Yapamamak kime göreydi? Aslında pek çok kişinin yönlendirmesi, mükemmeliyetçiliği, işin zorluğunu göstermesi,
olmamış demesi, İngilizce’nin A,B,C’sini öğrenirken Shakespeare okutmaya çalışması…
Daha kitabın bu kısmına gelmeden henüz bir hafta içinde yaşadıklarım ve bazı koşulların uygun hale gelmesi tekrar içimdeki isteği tetikledi. Bu kısmı dinlerken dedim ki “evet çok da iyi bir karar verdim ve adım adım her gün bunun için çalışmaya devam edeceğim”. Bu sefer taaa en baştan karar verdiğim şekilde yapacağım bu işi dedim ve başkasının değil ama benim standardımda muhteşem olacak. Umuyorum bir gün de bu blogda bunu duyurma şansı bulacağım.
Aksiyon alıp başladığım ama başkalarını sürekli dinlesem asla açamayacağım performans kriterlerinde düşük notlar alacağım başka bir şey vardı. Bu blog! Neyse ki bu kitaba başlamadan önce o aksiyonu almıştım.
Blog açarken kimseye söylemeden gizli gizli açtım. Sonra da 35 follower’lık Twitter hesabımda arada link paylaştım. Tasarım hala mükemmel değil, SEO hak getire. Biraz eğitim videosu izleyerek, biraz da araştırarak tasarladım. Yazmaya başladım, her gün biraz biraz, bazı günler daha çok, bazı günler hiç… Mükemmeliyet kaygısı yaşamadan. Beni mükemmeliyet kaygısı altına almaya çalışanları dinlemeden. Çünkü bir günde bu blog en iyisi olamayacak, elimdeki zaman ve enerji uzun dönemde dahi buna imkan dahi vermiyor. Zaten benim mutluluk ölçütüm sayfanın ziyaretçi sayısı değildi, benim ölçütüm birilerine faydalı olabilmekti. Birkaç kariyer hayatına başlayan gencin yazılarımı okuyup, ihtiyacı olduğu kadar faydalanabilmesi, merak ettiği bir şey varsa soru sorabilmesiydi. İçimdeki yazma isteğiydi. Mükemmel bir blogu bir anda yazmak isteseydim bunu kesinlikle başaramayacaktım, çünkü asla başlayamayacaktım.
Son Söz
Bazen hani birini değiştirmeye çalışırsınız ya… Denemeyin bile, çünkü sadece kendi değişmek isteyen değişir. Onlara yol gösterirsiniz ancak o yolda yürümek onların tercihidir, karar onlarındır… Herkes gibi bu yakın zamanda ben de bazı kararlar aldım ve paylaştım. Uygulayabilmek dileğimle…